21 Temmuz 2008 Pazartesi

liar:( ?

Güneşe kanıp, bahar geldi sandınız değil mi? Açılıp saçıldınız ve ardından bastıran ayazla üşüdünüz. Yine de söyleyin, "yalan da olsa güzel değil miydi?"



Kaç baharı gerçek sanıp kandık söylesenize...

Kaçma "Nihayet" hasretle kucak açtık ve ka­çında yanıldık...

Kaç kez ayaz vurmuş dallarımızda filizlerimiz sön­dü.

Yine de uslanmadık.

Yine geveze bir dosta sırlarımızı açar gibi açıldık yalancı bahara...

Yine yanıldık. Peşinden bastıran tipiyle ayıldık.

Ne yapalım ki, dalında patlamayı bekleyen bir to­murcuk gibi susamıştık ilk­yaza... Kaç zaman olmuştu kendimizi güneşin kollarına bırakıp, ormanda yayılan ke­kik kokularıyla sarhoş olmayalı...

Tahmin ediyorduk, üze­rimize katran rengi bir kafes gibi çöken bulutların ardın­da güneşin gülümsediğini...

Daha ilk ışınları deler delmez kafesi, açtık iştahla ruhumu­zun pencerelerini...

Bahar öyle kolay gelmezdi as­lında; biliyorduk; yanlış baharlar­da az mı ayaz yemiştik.

Kaçımız mart güneşine aldanıp açılmış ve kara kafesin ağına düşmüştü yeniden...

Bahar, ilan -1 aşk mevsimiydi; astık aşklarımızı ilan panolarına, sevdalar yasakken daha...

Bahar, barışın mevsimiydi; müjdeledik barışı, silahlar konu­şurken hâlâ...

Söyledik, ancak yazın söylene­cekleri, güneş henüz toprağı ısıtmamışken... cemreler düşmemiş­ken ilkyazın koynuna...

Yalanmış meğer bahar; daha vakti değilmiş, aşkın da barışın da...

Güneşe kananlar, yazı beklerken bahardan oldular; kesildi sesi soluğu, erken öten horozların...

iyisi mi itirafçı olalım; biliyorduk "İşte bahar" derken, ardından gelecek ayazı...

"Yalan bu çıkma" de­mişti temkinliler, tedbirli­ler, "çıkarken üstüne kalın bir şey al"anlar, "başına bir iş gelmesin"den ürkenler...

Ama bahar, olanca işvesiyle sokağa çağırıyordu.

Aşk, ilan panosuna asıl­mayı bekliyordu, barış bir kuş gagasında müjdelenmeyi...

"Erken mi geç mi" he­sabına gelmezdi ikisi de... Peşlerine düşülmeli, ilan edilmeli, müjdelenmeliydiler.

Güneşi görür görmez seranada ve barış türküleri­ne başladık. Vakti gelme­den açıldık, geç kalmadan davranma telaşında...

Erkenmiş.

Kursağımızda kaldı ba­har sevinçleri...

Erken öten horozlar, erken açmış çiçekler, erken doğmuş bebekler gibi kesildik, solduk, öldük.

Yine tedbirliler ulaşacak salimen yaza; biz yakalandık, zalim ayaza...



* * *



Ama itirafçı olsak da pişman olmadık.

Az da olsa ısındık hiç olmazsa... Vakitsiz de olsa söyledik, söylenmesi gerekeni...

"Bahar yalan mıymış gerçek mi" dinlemedik. Güneşin ilk dokunuşuyla haber verelim dedik, ardından gelecek müjdeyi...

Aşk için erkendi belki; barış henüz uzak...

...ama ikisi de gelecekti nasılsa sonunda...

Hep bildik ki, habercisidir yalancı bahar, sahicisinin...

Bazen vaat, hediyeden de kıymetlidir.

Kesilmeyi göze alıp erken ötmek yeğdir çoğu zaman, susup doğru zamanı kollamaktan...

Sonunda olan yalana kananlara olur, onlar müjdeledikleri şeyi göremeden giderler.

Lakin çoğu buna gönüllüdür.

Güneşe en erken onlar dokunmuşlardır, elbet en erken ya­nan onlar olacaktır.

Belki "ikinci Bahar"ı yaşayanlar bilir kıymetlerini...

can dündar

Hiç yorum yok: